Friday, May 27, 2016

Herşeye Rağmen Yaşamak Güzel Dedirten 10 Şey




Hepimiz yaşamımızda mutsuzluklar, acılar, kederler, başarısızlıklarla boğuşmak zorunda kalıyoruz. Yeni bir güne uyandığımızda, her zaman bardağın tümü dolu, yarısı su, yarısı hava diyemiyoruz. Kimimiz sevdiklerimizden kopuyor, kimimiz kendimizle ilgili baş etmesi pek de kolay olmayan sorunların üstesinden gelmeye çalışıyoruz. Hayat öyle güllük gülistanlık değil yani. Zor ... Ayakta kalmak, günü yaşamak, bir sonraki güne hazırlanmak... Ama aslında güzel de yaşamak...
İşte böyle bunaldığım zamanlarda hatırladığım bir listem var, paylaşmak istedim.

1. Yazın sabah erkenden dışarı çıkmak; gün daha istila edilmeden, hava ısınmadan... Güneş sırtınızı hafifçe ısıtırken, yürürken sabahın serinliğini hissetmek güzel.

2. Güneşli bir günün sabahı deniz kenarındaki banka oturup ufku seyretmek mesela. Öyle boş boş, derin derin nefes alarak...

3. Yağmurlu bir günde deniz kenarında bir kafede oturup kitap okumak.

4. Dumanı üstünde bir fincan kahvenin nasıl enerji verebildiğini düşünürüm hep. İçmesem de o büyülü koku yeter yeniden başlamaya.



5. Gece evde herkes uyurken insanın uykusunun kaçması da güzeldir mesela. Öyle sessizlikte, sessizliğin sesini dinlemek.

6. Yeni bir kitap alıp kapağına dokunmak. Okudukça yeniden okumak istemek.

7. Kasvetli bir kış sabahında metroya indiğinde o havasız tünele giden koridoru saran müziği dinlemek. Sizin de müziğin ritmi ile adımlarınız hızlanmaz mı?

8. Bir kış akşamı sokak lambalarının aydınlığında kalabalık caddede ağır ağır yürüyüp eve gitmek.

9. Baharda pencereyi açıp ince ince yağan yağmuru seyretmek. Hele de arka bahçenizde hala ağaçlar varsa, yeşilin kokusunu içinize çekmek...

10. Deniz kenarında, güneş batarken, plajdaki kalabalık çekilmeye başlar ya, işte tam o sırada şezlongu denizin biraz üzerine çekip, güneşin batışını izlemek, uyuklamak, ya da kitap okumak...

Liste aslında böyle uzar gider, anı yakalamak önemli... Her şey anlarda saklı.



Thursday, May 19, 2016

Küçük Kurt'un Kötülük Kitabı

Küçük Kurt'un Kötülük Kitabı / Ian Whybrow /  Tudem Yayınları




Ian Whybrow'un yazdığı Tony Ross'un resimlediği meşhur "Küçük Kurt" serisinin ilk kitabi "Küçük Kurt'un Kötülük Kitabı" çocuklara okumayı sevdirecek eğlence ve macera dolu bir kitap.

Kahramanımız Küçük isimli bir kurt yalnız bu kurt tanıdığımız kurtlara hiç mi hiç benzemiyor. O çok iyi bir kurt ailesi de bu durumdan endişeleniyor ve Kurt'u kötülüğün dokuz kuralını öğrenmesi için amcası Başkötü'nün yanına yolluyorlar.


Kurnazlik okuluna dogru yola cikan Kucuk Kurt yola ciktigi gun ailesine mektup yazmaya basliyor ve geri donmesine izin vermelerini istiyor. Ancak mektuplarina hic cevap alamiyor ve yoluna devam ediyor. Kitapta Kucuk Kurt'un 50 gunluk macerasini ailesine yazdigi mektuplarindan ogreniyoruz. Bakalim Kucuk Kurt kurnazlik okuluna gidip kotuluk rozetini almayi basaracak mi?

Eglenceli anlatimi ve hikayeyi destekleyen resimleriyle harika bir kitap. Kucuk Kurt ile tanisan cocuklar serinin diger maceralarini okumak icin can atacaklar.

Serinin diger kitaplari "Küçük Kurtun Zor İşler Günlüğü” Küçük Kurtun Vahşi Yavrular İçin Perili Malikanesi” “Küçük Kurt Orman Dedektifi” “Küçük Kurt Sürü Lideri” isimlerini tasiyor.

7 yas ve uzeri macera severlere siddetle tavsiye ediyorum.

Herkese bol kitaplı günler…





Nilüfer TURAN / nedenbukitap (instagram)

Monday, May 16, 2016

Koku ve Şehir, bir sergi önerisi



Koku aslında görmediğimiz, elimizle dokunamadığımız bir his ama hayatımızda o kadar önemli ki.

Çocukluğumu hatırladığımda hanımeli kokusu gelir aklıma. Babaannemin yağda kızarttığı 
mantıyı hatırlarım, çocukluğumun pazar günlerinini çağrıştırır o da. Koridordan yayılan kahve kokusu huzur, yağmur yağarken pencereyi açıp temiz havanın kokusu yeniden canlanmayı...

Milyonlarca şey getirir aklınıza bazen hiç ummadığınız bir anda burnunuzun direğini sızlatan o koku. Sizi hiç beklemediğiniz anlarda, hiç beklemediğiniz mekanlara alıp götürür.

Bazen duymak bile gerekmez koyuyu, bilir hissedersiniz.
Mesela Saramago'nun ünlü romanı Körlük öyledir mesela. Okurken kokuyu duymak... Öyle güçlüdür işte.



Bu yüzden dün gezdiğim bir sergiden söz etmek istiyorum. Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkez (ANAMED)de Koku ve Şehir isimli sergiyi 8.06.2016 tarihine kadar izleyebilirsiniz. Sergi Salı-Cumartesi 10:00-18:30, Pazar günleri 12:00-19:30 saatleri arasında gezilebilir.

İstiklal caddesinde sabah erken yürümeyi çok severim, daha kalabalıklara karışmadan, 
o asırlık binaları seyrederken eskinin keyfini çıkarmayı severim.

Mesela gelecek pazar çocuğunuzun elini tutup, tramvay veya tünel ikilisinden biri ile başlasanız güne, bir kahvaltı, ardından pasajların kapılarından girip diğer sokaklara çıkarak varsanız sergiye. İstanbullun kokularını duyup, konuşsanız birlikte.

Ah aslında geziye tünelle başlamak ne güzel olur. 
Tünelden çıkıp, sabah güneşinin Tünel meydanına yayıldığını görmek. Şöyle derin bir nefes alıp başlamak güne.




Friday, May 13, 2016

Mutluluk Dersi

Çocuk eğitim portalı KiGaPortal Türkiye Genel Müdürü İskender Yıldırım'ın Düşünce Dükkanı okurları için paylaştığı bu çeviri çok ilginç. Yorumlarınızı da bekliyoruz.



Hamburg-Harburg ilkokul Ronneburg'da haftada bir kez verilen dersin adı 'Mutluluk.' Dersin amacı çocukların gündelik hayatın güzelliğini duyularını bileyerek hissetmeleri...

Hayatı neden, bir dokunma, tat alma, duyu veya koku organlarımızı kullanarak hissetmek zorundayız?

Yaklaşık yarım saat birlikte üzüm, armut ve elma yıkadılar, soyup, kesip dilimlediler, muzu soydular. Şimdi 18 birinci sınıf öğrencisi ve öğretmenleri geniş bir kabin içine doldurulmuş meyve salatasının önünde oturuyorlar ve beklenti içinde meyve tabağına bakıyorlar "Ve şimdi ne yapalım çocuklar?" diyerek sorar sıcacık sesi ve uzun sarı saçları ile 52 yaşındaki ilkokul öğretmeni Iris Brückner,"Hızlıca yemek!" diye seslenir bir öğrencisi. Bayan Brückner gülüyor. "Ben daha iyi bir şey biliyorum!" Meyve tabağının yanına yerleştirilmiş mum ışıklarını ve peçeteleri işaret ederek. " Meyve salatası yemeden önce, güzel bir atmosfer yaratalım çocuklar!"

"Mutluluk"tur dersin konusu, Hamburg-Harburg ilkokul Ronneburg’da bu gri Kasım sabahı çocuklara verilen dersin adı. Haftada bir kez verilen derste çocuklar gündelik hayatın güzelliğini duyularını bileyerek hissetsinler: Taze meyve tadı, mum ile aydınlatılan bir ortamda, sevgi ile dekore edilmiş bir sofrada, grup stressiz ve rahat bir ortamda...

Okulun müdürü ilk olarak 2007 yılında bu projeyi tanıtır ve uygulamaya başlar. Proje günümüzde Almanya’da 100’ün üzerinde ilkokulda uygulanıyor ve gittikçe yaygınlaşıyor.
Konsept uygulamada biraz farklılık gösterse de uygulamada amaç hep aynıdır: Çocukların zorlu koşullar altında bile hayata parlak ve güzel taraflarından bakmayı öğrenmek. Özellikle duyuları ile tecrübe edinme ve öğrenme ile hayata pozitif bir bakış açısını çocuklara kazandırmak. Brückner öğretmenin hedefi, bunun içindir ki müzik ve dans, birlikte yemek pişirme, ve hoş bir atmosferde yeme masajı vererek onlara anı yakalatma ve zevkini çıkartarak hayata mutlu bir yaşamayı öğretmektir. Kim ki duyuları ile bilinçli bir şekilde hayatın mutlu yönlerini alabiliyorsa, o zamanla yaşam sevincini geliştirir ve kriz zamanlarında bile yaşama sevincini kaybetmeden onu başarılı bir şekilde atlatır."

Meyve salatası ile anlamlı bir hayata doğru mu?

Çoğu filozof şimdi muhtemelen bu metodu protesto ediyorlardır. Şehvet anlamlı hayatın yan etkisidir fakat mutlu bir hayata giden yol değildir. Lezzetli bir yemek ya da bir okşama bir dokunma mutluluğu etkiler fakat Aristoteles’ten Wilhelm Schmid’e kadar bütün filozoflar hemfikirler: Karanlık dönemleri atlatmak için bir üst yaşam duygusu ile mukayese edilemez kadar önemsiz.

Psikoterapistler filozoflardan farklı düşünürler. Bilinçli keyf alma ve bu yöntemle hayata bakış açısını değiştirmek Pozitif psikoloji veya euthyme terapi konseptlerinde gittikçe güç kazanan bir yöntem. Öz bakım terapistlerine göre stres ve kriz dönemlerinde dahi hayat sevincini kaybetmemenin en önemli metodudur. Ve kim ki güzel bir yemek veya müzikten ruhu için gıda alabiliyorsa o iyi yoldadır demektir.

80’li yıllarda bile depresyon ve tükenmişlik belirtileri (burn –out semtomları) gösteren hastalarda duyu organlarını bilinçli kullanma tedavisi uygulanır. “Zevk alma eğitimi” ile bilinçli olarak 5 duyu organını kullanarak mutluluğu öğrenme: Orman da yürürken duyu organları ile ormanın sesini ve ormandaki yaşamı algılayabilme, tarçın çubuğunu koklama, veya bir çikolata parçasını yavaş yavaş dilin üzerinde eriterek tadını alma veya dakikalarca bir ipek kumaşın serinliğin odaklanmak.
Duygulardan sorumlu olan limbik sistemimiz duyu üzerinden alınan keyif sonucu mutluluk hormonu dopolamayı tetikler ve bir sel gibi vücudumuza akmasını sağlar.
Bu yöntemle birçok hasta ilk kez hayatı güzel ve anlamlı bulur.
Fakat dokunma, koku veya hoş bir sesin olumlu etkilerinden faydalanarak mutlu olmak için bir tedaviyi beklememeli insan...

Spiegel Online'dan çeviren İskender Yıldırım