Friday, September 9, 2016

Çocukların ilgiye ihtiyaçları var, peki ne kadar ilgiye?



Ç: Anneee gel, bak resmim nasıl olmuş?
A:Çok güzel olmuş canım.
Ç:Anne mavi boyamı bulamıyorum, gökyüzü yapacağım.
A:Al bakalım burada.
Ç:Anne ama kırmızıyı da bulamadım.
A:Bak orda yatağın kenarında.
Ç:Annee pastel boya yapmayacağım, sulu boya yapsam?
A:Tamam sen sulu boyanı çıkar ben su getireyim.
Ç:Anne ördek yapmama yardım eder misin?
           
Bu çok tanıdık gelen sahnedeki gibi, çocukların ilgi ihtiyacı ve yetişkinin dikkatini çekme çabaları doğaldır. Dikkat çekme çabası, sürekli bir hale geldiğinde problem yaratır ve baş edilemez bir hal alabilir. Çocuklar, ilgiye olan ihtiyaçlarını çoğunlukla olumsuz davranışlar sergileyerek ifade ederler. Zaman zaman anne babalar bu bitmeyen ilgi ihtiyacı karşısında kendilerini çaresiz hissedebilir ve öfkeye kapılabilirler. Peki ilgi ihtiyacının ne kadarı normaldir? Ne kadar ilgi sağlıklıdır? Bu soruları yanıtlamak için, bir çocuğun en erken dönemlerinden başlayarak doğanın çizdiği yol haritasına bakmak iyi olabilir.

Anne-baba  olmak
Anne-baba  olmak insan hayatında yaşanan köklü değişimlerden biridir ve her değişim gibi kaygı yaratması doğaldır. İnsanlar, anne- baba olduktan sonra hayatları değişir ve kendilerine muhtaç bir varlıkla baş başa kalırlar. Ona iyi bir gelecek sunmak yükü omuzlarına binmişken, bunu en iyi şekilde yapmak için de çok çaba harcarlar.  Anne baba çocuk ilişkisi, yoğun duygularla dolu olduğu için hata yapmak kaçınılmazdır, fakat bu hatalar yapılan doğru şeylerle telafi edilir. Anne babalar, bu anlamda öneri ve değişimlere açık olmalıyken, iç seslerine de güvenmeyi unutmamalıdırlar.

Bir bebek anne karnındayken, annesiyle iç içe bir ilişki halindedir. Fiziksel olarak ondan beslenir ve onun tüm duygularını da hisseder. “Tek bedende iki kişi olmak” tabiri bu yoğun bağı adlandırmak için oldukça sık kullanılır.  Sonra doğum gerçekleşir ve aynı bedeni paylaşma süreci biter, fakat hala yeni doğan bebek, anneye tam bağımlı haldedir ve hayatta kalmak için yetişkin bakımına muhtaçtır. Donald W.Winnicott’ın “birincil annelik tasası” ve Andre Green’in “annelik deliliği” olarak adlandırdıkları bu durum, hamilelikle başlayan ve doğumu takip eden ilk haftalarda annenin bebeğiyle olan yoğun iletişimi ve aşırı duyarlı olma halidir. Sanki anne ve bebek aynı hissederler. Yeni doğan bebek, ihtiyaçlarının anında doyurulması deneyimini arar, yani acıkır ve anne onu emzirir, ağlar ve anne hemen belirir, sesiyle dokunuşuyla bebeğini sakinleştirir, altı kirlendirdiğinde anne hemen bebeğin altını değiştirir. Yeni doğum yapan annenin duygu durumu da bu anında ihtiyaç gidermeyi mümkün kılmaktadır.  Bu ilk yoğun iletişim güvenli bağlanmanın temelidir ve bebeğin sağlıklı bir benlik geliştirmesine imkan sağlar.

Bir süre sonra bu “birincil annelik tasasının” yerini yine Winnicott’un “yeterince iyi annelik” kavramına bırakması beklenir. “Yeterince iyi annelik” kusursuz ebeveyn olmak değil, çocuğun ihtiyacı olan temel bakımı ve yeterli ruhsal desteği verebilmektir. Yani bebeğin ihtiyaçlarının artık anlık ve kusursuz biçimde giderilmesi değil, yeteri kadar giderilmesi gerekir. Bebek artık dayanabileceği kadar beklemeler, ertelemeler yaşar, çünkü anne yavaş yavaş, kendine, diğer çocuklarına, eşine, evine,  işine dönmeye başlar. Bu ayrışma gereklidir ve bebeğin büyümesinin, bağımsızlaşmasının da temelidir.
Çocuk büyüyordur; emmeyi bırakır, dişleri çıkar, katı gıdaya geçer, yürür, konuşur, kendi kendine oynamaya, kıyafetlerini kendi giyinmeye başlar ve bu beceri listesi uzar gider… Tabii eğer ebeveynler bu bağımsızlaşmaya izin verip teşvik edebilirlerse.

Nasıl bir çocuk?

Anne babalara çocuğunuz için isteyeceğiniz ilk üç şey ne olurdu diye sorulduğunda sağlık, mutluluk listede mutlaka yer alırken üçüncü dilek başarı, özgüven, bağımsızlık vs. şeklinde değişebilmektedir. Bu üçüncü dileğin de temelinde kendi ayakları üzerinde durabilme, kendine yetebilme arzusunun olduğunu hemen fark ederiz.
Anne babalar çocuklarının kendi ayakları üzerinde durabilen bireyler olabilmelerini çok önemserler peki bu nasıl mümkündür?  Cevabı çok basit; onlara kendi ayakları üzerinde durabilmeleri için izin vermekle… Eğer düşer diye çocuğumuzu kucağımızdan indirmezsek yürümeyi öğrenemez, doğa bize bebeğin dişleri çıkmaya başladığında yavaş yavaş emmeyi bırakması gerektiğinin sinyalini verir, katı gıdaya geçişten sonra püre olarak yedirmeyi bırakmazsak çiğnemeyi öğrenemez. Kendi yapabilecekleri şeyleri onların yerine yaparsak öğrenemez ve büyüyemezler.
Gelişim sürecinde çocuğa verilen bakım ve ilginin, onun ihtiyacına göre değiştiğini ve kademeli olarak azaldığını görüyoruz.

Bir çocuğun sağlıklı büyüyebilmek için sevgi ve ilgiye ihtiyacı vardır. Dünyaya getirdiğiniz bir canlı için sevginin sınırı olamaz, peki ya ilginin?

İlgi ihtiyacının ne kadarı normaldir?

Bu sorunun cevabı sizde. İlgi ihtiyacının ne kadarını tolore edebiliyorsunuz? Kural şudur, çocuklar sizin onlara verebileceğiniz kadar ilgiyi talep ederler. İşin sırrı ise, çocuğunuzun istediği ilgi ile sizin ona verebileceğiniz ilginin dengesini kurabilmekte.
Yazının başındaki sahnede  anne: “Tatlım biliyorum benimle resim yapmak istiyorsun, ama bu çamaşırları asmam gerek, sabırlı olup beklersen, sen 10 dakika daha resmine devam ettikten sonra yanına geleceğim ve birlikte zaman geçirebileceğiz” dediğinde ve sonrasında gerçekten yanına gittiğinde, hem çocuğuna ihtiyacı olan ilgiyi alma fırsatı verir hem de çocuğun öfkelenmesini önlemiş olur.

Peki neden az veya fazla ilgi çocuğu daha iyi yapmaz?
Çünkü gereğinden az veya fazla ilgi göstermek yanlış ve sağlıksız bir ilgidir.

Eğer çocuklarımıza ihtiyaçları olan ilgiyi vermezsek bu bize onların olumsuz davranışları olarak dönecektir. Çocuğu olduğu gibi kabul etmek, anlamak, dinlemek, duygularını anlamlandırmak, oyun oynamak, sohbet etmek ve onun dünyasına girmek gibi hayati birkaç dokunuşu yapmazsak, çocuklar bunlara olan ihtiyaçlarını farklı yöntemlerle talep ederler. Olumsuz davranışlarla ilgi çekmeye çalışırlar ve bunu mutlaka başarırlar, hatta bazen yetişkinleri aşırı zorlarlar. Olumsuz biçimde ilgi çekmek, çocuklara sizi idare etmeyi ve kendi istediğini yapmayı öğretir. Sizi bölerler, sözünüzü keserler, inatlaşırlar, öfkelenirler, ağlarlar vs…
Çocuğa yeterince ilgi göstermemek, ona öfkeli olmayı ve karşısındakini öfkelendirmeyi öğretir. Aslında biz öğretiriz, çocuk doğru davrandığında ve sorun çıkarmadığında ilgi göstermeyip, yanlış davranışlar sergilediğinde dikkatimizi çekerlerse çocuklar buna devam edecektir.  
Bir  Pazar sabahı iki kardeş yaklaşık 40-45 dakika çizgi film izlediler, baba da bu sessizliği fırsat bilip elektronik postalarını kontrol etti, anne kahvesini içti. Sonra çizgi film bitince yeni izlenecek filmin seçiminde çocuklar çatışma yaşadılar ve baba sinirlenip, televizyonu kapattı çocukları odalarına gönderdi. Anne- baba 40 dakika boyunca çocukların yanına hiç uğramadılar, onlara ne kadar sakin  durdukları, ne kadar güzel anlaştıkları veya geçirdikleri keyifli zamanla ilgili herhangi bir olumlu geri bildirimde bulunmadılar, ta ki sorun çıkana kadar. Baba, sadece sorun çıktığı an çocuklara tam olarak konsantre oldu ve olumsuz fakat çok yoğun bir ilgi gösterdi. Bazen sadece olumsuz davranınca çok ilgi çekiyorlar, reklamın iyisi kötüsü olmadığı gibi ilginin de iyisi kötüsü olmuyor

Çocuğa gereğinden fazla ilgi göstermek ise;

·       Çocuğa tek ve en değerli olanın kendisi olduğunu.
·       Çaba göstermeden de başarılı olabileceğini.
·       Her istediğinin hemen olacağını.
·       Tüm hatalarının üstünün kapatılacağını            .
·       Etrafındakilerin onun için çabalaması gerektiğini hissettirmektir.

Bir çocuğun her istediğini yapmak onun çabasının önüne geçmektir.

Anne babalar günlük koşuşturma içinde yapabilecekleri şeyleri çocukların yerine yaparak, zaman ayıramama kaygısıyla her istediklerini hemen alarak, yaptıkları tüm hataları görmezden gelerek ve hep kendi çocuklarının haklı olduğunu düşünerek yani kısacası, onlara aşırı korumacı davranarak çocuklarına a kötülük ettiklerini fark etmelidirler. Çocukların olumsuzluklarla yüzleşmelerine, hüznü yaşayıp anlamlandırmalarına,   beklemeyi öğrenmelerine, istedikleri bir şey için sabretmelerine, bir sorunla karşılaştıklarında çözüm üretmelerine imkan vermek çok önemlidir.

Çocuklarına yeterli zaman ayıramayan bazı ebeveynlerini, onlara sürekli oyuncak ve giysi almaları, sürekli bir aktivite bulma çabaları, en ufak bir boşluk veya yalnızlığa imkan vermemeleri çocukların hayal gücünü kısıtlar, üretmek bu çocuklar için çok zor hale gelir. Destek ihtiyacı sürekli devam eder dolayısıyla akademik hayatta da başarılı olmaları zorlaşır. Hiçbir boşluğa, olumsuzluğa, sınıra tahammül edemeyen çocuklar gerçek hayatta kendilerini çaresiz ve güçsüz hissederler.

Çocukların en temel ruhsal ihtiyacı; onlara gerçekten zaman ayıran ebeveynlerdir, gözüyle, kulağıyla, zihniyle orada olan, olumlu olumsuz tüm duygularını kabul edip doğru şekilde ifade etmelerine olanak sağlayan yetişkinler…
 
Bir alıntıyla özetlemek gerekirse, bir kuş kabuğunu kendi kırıp çıkabilir, fakat eğer birisi ona yardım etmek için kabuğu onun yerine dışarıdan kırarsa kuşa zarar verebilir… Yetişkinler de anne babalık serüveninde çocuklarını büyütürken, kendi kabuklarını kırmaları için sabırlı olmalı ve bu yolda onlara sadece rehberlik etmelidirler.  

Bu yazı Anne Bebek Çocuk Dünyası dergisi Temmuz sayısında yayınlanmıştır.

 Psikolog N.Dença NERSE





No comments:

Post a Comment