Showing posts with label anne baba. Show all posts
Showing posts with label anne baba. Show all posts

Sunday, January 15, 2017

Çocuk Eğitiminde Yapılan Hatalar



Anne baba olmak; insana kendini  değerli ve anlamlı hissettiren bir duyguyken,  aynı zamanda zor ve çetrefilli bir yoldur. Ebeveynler, bazen kendilerini çaresiz, hatta bozguna uğramış hissedebilirler.  Anne-babalığın bir el kitabı olmadığı gibi, çocuklarımızın gelecekte sağlıklı, başarılı, mutlu olmasını garantileyecek net yöntemler de yoktur.  Ebeveynliğe önceden öğrenilip uygulanan bir meslek gibi değil, uzun bir yolculuk esnasında “olunan” gibi bakmak çok daha gerçekçi bir yaklaşımdır ve aileleri biraz rahatlatabilir.
Bebeğinizi kucağınıza aldığınız andan itibaren bir macera dizisi başlar. Bu maceranın, 24 saatlik çılgın bir koşuşturmayla geçen her bölümünde bazı yanlış davranışlar sergileyebilirsiniz, bu çok doğaldır, çünkü söylediğimiz gibi anne baba olmak çocukla ilişki içerisinde öğrenilen bir süreçtir. Fakat eğer bu yanlış davranışların farkına varıp değiştirmezseniz, bunlar alışanlığa dönebilir ve durum içinden çıkılmaz bir hal alabilir.
Gelin bu sefer,  yapılmaması gereken bazı temel şeylere uymaya çalışıp, gerisini çocuğunuzla kurduğunuz ilişkinin ritmine bırakmayı deneyin.
Doğru ve net sınırlar koymamak;
Anne babalar; kötü muamale gibi algıladıkları için çocuklarına sınır koymakta zorlanırlar. Aslında hayatla yeni karşılaşmış ve ne yapacağını bilmeyen çocuklara sınır koymamak, onları bir nevi desteksiz bırakmak olur ve asıl kötü muamele de budur.

Sınır; çocuğun neyi yapıp neyi yapamayacağını, uygun olan davranış veya tutumun ne olduğunu gösterir.
Çocuklar,
·       Yaşadıkları ortamın kurallarını,
·       Kendilerini neyin beklediğini,
·       Kontrolün kimde olduğunu,
·       Ne kadar ileri gidebileceklerini,
·       Fazla ileri gittiklerini ne olacağını bilmeye ihtiyaç duyarlar.  

Yaşlarına uygun ve duruma göre değişmeyen net sınırlar koymak çocuklara kendilerini güvende hissettiririr, onları önemesediğinizi ve koruduğunuzu anlamalarını sağlar. Çocuklarınıza sınır koyduğunuzda zamanla yaptıkları şeylerin sorumluluğunu almayı da öğrenirler.

Pazarlık yapmak veya tehdit etmek;
Çocuğun ihtiyacına yönelik sınır koyamayan ebeveynler onlara istediklerini yaptırmak için bu sefer pazarlık yoluna giderler. “Yemeğini yersen sana o oyuncağı alırım” veya “bak yıkanmazsan, baba sana kitap okumayacak” gibi söylemler  uzun vadede ebeveynin gücünü yok eder. Çünkü bu cümleler, “ben seninle başetmekte zorlanıyorum, sana bunları yaptırabilmek için karşılığında birşey vermek veya bir şeylerden men etmek zorundayım, başka türlü sana kural koyamıyorum, yetersizim” anlamına gelir. Pazarlık eşit düzeyde iki kişi arasında yapılır fakat anne baba çocuk ilişki aynı düzlemde olamaz, olmamalıdır. Bizler yetişkiniz onlar çocuk ve çocuklar anne babalarına güvenmek ve yaslanmak için onların güçlü olduğunu “yetişkin olduğunu”görmek isterler.  Bu çocuğun “nesil farkı”nı tanımasıdır ve sağlıklı bir ruhsal gelişim için gereklidir.
Ebeveyn olmaktan önce arkadaş olmak
“Ben çocuğumun en iyi arkadaşıyım” Bir önceki maddede nesil farkından bahsetmiştik! Şimdi tekrar düşünün! Hayır siz çocuğunuzun arkadaşı değil annesi ve babasısınız, çocuğunuzun asıl istediği ve ihtiyacı olan şey de bu. Diğer türlüsü çocuğa onunla eşit olduğunuz mesajını verir. Bu mesajı alan çocuk “sen benim en iyi arkadaşım olsaydın eğer, şunu yapmama izin verirdin” veya “bunu yapmama izin verirsen seni severim” şeklinde hissetme hakkını da elde eder. Ebeveynler yol gösterici olmak zorundalar; çünkü çocukların büyürken bu yol gösterici rolünüze ihtiyaçları var. Tepeden bakan, cezalandıran sert tutum ne kadar yanlışsa,  çocukla aynı seviyede olan, kural koyamayan, otorite olamayan, çocuğun her istediğini yapan dolayısıyla “ebeveyn olamayan” tutum da bir o kadar yanıştır. 
Çocuklara gerekli zamanı ayırmamak
Yetişkin olmak ve nesil farkı kavramları çocuklarla zaman geçirmemek, onları dinlememek, onlarla oyun oynamamak olarak algılanmamalıdır. Çocukların gerçek ihtiyaçları tam da bunlardır. Sevildiğini hissetmek, oyun oynanması, dinlenilmek, duygularının kabul edilmesi, sorularının yanıtlanması bir çocuğun beslenme ve uyku ihtiyaçları kadar elzemdir. Günlük hayatın yoğun temposunda, bu ihtiyaçları gözden kaçırıp çocuklarına yeterli vakti ayıramayan anne babalar onlara oyuncaklar, kıyafetler alarak, aktiviteden aktiveteye koşturarak bu boşluğu doldurmaya çabalarlar. Fakat bunları yaparken diğer yandan duygusal bir boşluk yarattıklarını bilmelidirler. Çocukların aslında basit şeylerle mutlu olduklarını ve sadece  onlara ayıracağınız “gerçek” vakitlere ihtiyaçları olduğunu hatırlamakta fayda var.
Söz verip tutmamak, kandırmak, yalan söylemek
Çocuklar, çok iyi birer gözlemcidirler. Eğer çocuğunuza bir şeyi yapacağınıza dair söz vermişseniz, bunu asla unutmaz “İşim bitsin seni parka götürürüm” ,“Bugün alamayız, ama haftaya söz!” , bu sözlerinizi yerine getirmek zorundasınız. Anı kurtarmak için söylediğiniz şeyleri, yaptığınız ertelemeleri çocuklar asla unutmaz ve onu elde etmek için herşeyi yaparlar , çoğunlukla da bunun için olumsuz yolları seçerler. Aynı zamanda size olan güvenleri zedelenmiş olur. Peki şu durumda kim haklı?
Hayır dedikten bir süre sonra pes edip evet demek hem çocuğunuzun size olan saygısını zedeler hem de aşırı ayrıcalıklar için sürekli mücadele etmesinin önünü açar. Çocuğunuza vereceğiniz net, sakin ve tereddürtsüz bir “hayır” yanıtı eğer bunun mümkün olmayacağını  çocuğa gerçekten hissettirirse, aranızda yaşanacak çekişmeye engel olabilirsiniz, aksi halde onun istediklerini elde etmek için sizden güçlü olduğunu kabul edip ona boyun eğek zorundasınız.
Karşılaştırmak Eleştirmek
Yazının başında çocuğunuzun bir benzerinin olmadığını okudunuz. Evet o kimseye benzemiyor. Onun sadece kendine ait özellikleri var ; dış görünüşü, gelişim ve öğrenme hızı, davranışları, istekleri... Bunlar veya diğer başka özellikleri bakımından çocuğunuzu kardeşleri veya başka çocuklarla kıyaslamak onu ileri götürmek yerine utanmasına ve  özgüveninin zedelenmesine neden olur. “Bak ...nin kızına ne kadar da düzenli”  veya “Şu küçüğün becerikliliğine bakar mısınız” Bu sözleri duyan çocuk kendini değersiz hisseder ve  size öfkelenmemesi mümkün değildir.  Bu bir anlamda kötü muameledir. Her çocuğa kendi güçlü yönleri, yetenekleri, ihtiyaçları ve tercihleri için saygı göstermek etrafındaki yetişkinlerin sorumluluğudur.
      “En, Hemen-Şimdi, Hepsi”
Bazı çocuklar gerçek birer prens veya prenses gibi büyüyor. Günümüzde bu kavramlar çokça kullanılıyor fakat; hiç biri prens-prenses değil, olmamalı da çünkü gerçek hayat böyle bir yer değil. Evet hepsi çok değerli ama çoğunluk içinde en değerli değil...Çocuklara en güzel-yakışıklı, en akıllı, en başarılı olduklarını söylemek onları gerçeklikten uzaklaştırmaktır. Çünkü hiç birimiz en değiliz, mükemmel ve tam değiliz. Hayat eksikliklerle dolu ve çocukları bununla yüzleştirmemek onları gerçk hayata karşı  savunmasız bırakmak olacaktır.
Çocukların her istekleğini hemen yerine getirmek de aynı şekilde bir yanılsamaya sebep olur. “Ben isterim olur”. Bunu düşünen çocuk hayal edemez, çabalamaz, çalışmaz. İsteklerini bekletebilmek, erteleyebilmek onu elde etmesi için çabalamasına izin vermek kendi ayakları üzerinde durabilmeleri adına ona  yapacağınız en önemli iyillik olacaktır.
 Son söz olarak “Önce ve sadece ben” bakış açısının, etrafımızdaki tüm olumsuzlukların temel sebeplerinden olduğu üzerine düşünelim...
Psikolog Nadin Dença NERSE


Friday, September 9, 2016

Çocukların ilgiye ihtiyaçları var, peki ne kadar ilgiye?



Ç: Anneee gel, bak resmim nasıl olmuş?
A:Çok güzel olmuş canım.
Ç:Anne mavi boyamı bulamıyorum, gökyüzü yapacağım.
A:Al bakalım burada.
Ç:Anne ama kırmızıyı da bulamadım.
A:Bak orda yatağın kenarında.
Ç:Annee pastel boya yapmayacağım, sulu boya yapsam?
A:Tamam sen sulu boyanı çıkar ben su getireyim.
Ç:Anne ördek yapmama yardım eder misin?
           
Bu çok tanıdık gelen sahnedeki gibi, çocukların ilgi ihtiyacı ve yetişkinin dikkatini çekme çabaları doğaldır. Dikkat çekme çabası, sürekli bir hale geldiğinde problem yaratır ve baş edilemez bir hal alabilir. Çocuklar, ilgiye olan ihtiyaçlarını çoğunlukla olumsuz davranışlar sergileyerek ifade ederler. Zaman zaman anne babalar bu bitmeyen ilgi ihtiyacı karşısında kendilerini çaresiz hissedebilir ve öfkeye kapılabilirler. Peki ilgi ihtiyacının ne kadarı normaldir? Ne kadar ilgi sağlıklıdır? Bu soruları yanıtlamak için, bir çocuğun en erken dönemlerinden başlayarak doğanın çizdiği yol haritasına bakmak iyi olabilir.

Anne-baba  olmak
Anne-baba  olmak insan hayatında yaşanan köklü değişimlerden biridir ve her değişim gibi kaygı yaratması doğaldır. İnsanlar, anne- baba olduktan sonra hayatları değişir ve kendilerine muhtaç bir varlıkla baş başa kalırlar. Ona iyi bir gelecek sunmak yükü omuzlarına binmişken, bunu en iyi şekilde yapmak için de çok çaba harcarlar.  Anne baba çocuk ilişkisi, yoğun duygularla dolu olduğu için hata yapmak kaçınılmazdır, fakat bu hatalar yapılan doğru şeylerle telafi edilir. Anne babalar, bu anlamda öneri ve değişimlere açık olmalıyken, iç seslerine de güvenmeyi unutmamalıdırlar.

Bir bebek anne karnındayken, annesiyle iç içe bir ilişki halindedir. Fiziksel olarak ondan beslenir ve onun tüm duygularını da hisseder. “Tek bedende iki kişi olmak” tabiri bu yoğun bağı adlandırmak için oldukça sık kullanılır.  Sonra doğum gerçekleşir ve aynı bedeni paylaşma süreci biter, fakat hala yeni doğan bebek, anneye tam bağımlı haldedir ve hayatta kalmak için yetişkin bakımına muhtaçtır. Donald W.Winnicott’ın “birincil annelik tasası” ve Andre Green’in “annelik deliliği” olarak adlandırdıkları bu durum, hamilelikle başlayan ve doğumu takip eden ilk haftalarda annenin bebeğiyle olan yoğun iletişimi ve aşırı duyarlı olma halidir. Sanki anne ve bebek aynı hissederler. Yeni doğan bebek, ihtiyaçlarının anında doyurulması deneyimini arar, yani acıkır ve anne onu emzirir, ağlar ve anne hemen belirir, sesiyle dokunuşuyla bebeğini sakinleştirir, altı kirlendirdiğinde anne hemen bebeğin altını değiştirir. Yeni doğum yapan annenin duygu durumu da bu anında ihtiyaç gidermeyi mümkün kılmaktadır.  Bu ilk yoğun iletişim güvenli bağlanmanın temelidir ve bebeğin sağlıklı bir benlik geliştirmesine imkan sağlar.

Bir süre sonra bu “birincil annelik tasasının” yerini yine Winnicott’un “yeterince iyi annelik” kavramına bırakması beklenir. “Yeterince iyi annelik” kusursuz ebeveyn olmak değil, çocuğun ihtiyacı olan temel bakımı ve yeterli ruhsal desteği verebilmektir. Yani bebeğin ihtiyaçlarının artık anlık ve kusursuz biçimde giderilmesi değil, yeteri kadar giderilmesi gerekir. Bebek artık dayanabileceği kadar beklemeler, ertelemeler yaşar, çünkü anne yavaş yavaş, kendine, diğer çocuklarına, eşine, evine,  işine dönmeye başlar. Bu ayrışma gereklidir ve bebeğin büyümesinin, bağımsızlaşmasının da temelidir.
Çocuk büyüyordur; emmeyi bırakır, dişleri çıkar, katı gıdaya geçer, yürür, konuşur, kendi kendine oynamaya, kıyafetlerini kendi giyinmeye başlar ve bu beceri listesi uzar gider… Tabii eğer ebeveynler bu bağımsızlaşmaya izin verip teşvik edebilirlerse.

Nasıl bir çocuk?

Anne babalara çocuğunuz için isteyeceğiniz ilk üç şey ne olurdu diye sorulduğunda sağlık, mutluluk listede mutlaka yer alırken üçüncü dilek başarı, özgüven, bağımsızlık vs. şeklinde değişebilmektedir. Bu üçüncü dileğin de temelinde kendi ayakları üzerinde durabilme, kendine yetebilme arzusunun olduğunu hemen fark ederiz.
Anne babalar çocuklarının kendi ayakları üzerinde durabilen bireyler olabilmelerini çok önemserler peki bu nasıl mümkündür?  Cevabı çok basit; onlara kendi ayakları üzerinde durabilmeleri için izin vermekle… Eğer düşer diye çocuğumuzu kucağımızdan indirmezsek yürümeyi öğrenemez, doğa bize bebeğin dişleri çıkmaya başladığında yavaş yavaş emmeyi bırakması gerektiğinin sinyalini verir, katı gıdaya geçişten sonra püre olarak yedirmeyi bırakmazsak çiğnemeyi öğrenemez. Kendi yapabilecekleri şeyleri onların yerine yaparsak öğrenemez ve büyüyemezler.
Gelişim sürecinde çocuğa verilen bakım ve ilginin, onun ihtiyacına göre değiştiğini ve kademeli olarak azaldığını görüyoruz.

Bir çocuğun sağlıklı büyüyebilmek için sevgi ve ilgiye ihtiyacı vardır. Dünyaya getirdiğiniz bir canlı için sevginin sınırı olamaz, peki ya ilginin?

İlgi ihtiyacının ne kadarı normaldir?

Bu sorunun cevabı sizde. İlgi ihtiyacının ne kadarını tolore edebiliyorsunuz? Kural şudur, çocuklar sizin onlara verebileceğiniz kadar ilgiyi talep ederler. İşin sırrı ise, çocuğunuzun istediği ilgi ile sizin ona verebileceğiniz ilginin dengesini kurabilmekte.
Yazının başındaki sahnede  anne: “Tatlım biliyorum benimle resim yapmak istiyorsun, ama bu çamaşırları asmam gerek, sabırlı olup beklersen, sen 10 dakika daha resmine devam ettikten sonra yanına geleceğim ve birlikte zaman geçirebileceğiz” dediğinde ve sonrasında gerçekten yanına gittiğinde, hem çocuğuna ihtiyacı olan ilgiyi alma fırsatı verir hem de çocuğun öfkelenmesini önlemiş olur.

Peki neden az veya fazla ilgi çocuğu daha iyi yapmaz?
Çünkü gereğinden az veya fazla ilgi göstermek yanlış ve sağlıksız bir ilgidir.

Eğer çocuklarımıza ihtiyaçları olan ilgiyi vermezsek bu bize onların olumsuz davranışları olarak dönecektir. Çocuğu olduğu gibi kabul etmek, anlamak, dinlemek, duygularını anlamlandırmak, oyun oynamak, sohbet etmek ve onun dünyasına girmek gibi hayati birkaç dokunuşu yapmazsak, çocuklar bunlara olan ihtiyaçlarını farklı yöntemlerle talep ederler. Olumsuz davranışlarla ilgi çekmeye çalışırlar ve bunu mutlaka başarırlar, hatta bazen yetişkinleri aşırı zorlarlar. Olumsuz biçimde ilgi çekmek, çocuklara sizi idare etmeyi ve kendi istediğini yapmayı öğretir. Sizi bölerler, sözünüzü keserler, inatlaşırlar, öfkelenirler, ağlarlar vs…
Çocuğa yeterince ilgi göstermemek, ona öfkeli olmayı ve karşısındakini öfkelendirmeyi öğretir. Aslında biz öğretiriz, çocuk doğru davrandığında ve sorun çıkarmadığında ilgi göstermeyip, yanlış davranışlar sergilediğinde dikkatimizi çekerlerse çocuklar buna devam edecektir.  
Bir  Pazar sabahı iki kardeş yaklaşık 40-45 dakika çizgi film izlediler, baba da bu sessizliği fırsat bilip elektronik postalarını kontrol etti, anne kahvesini içti. Sonra çizgi film bitince yeni izlenecek filmin seçiminde çocuklar çatışma yaşadılar ve baba sinirlenip, televizyonu kapattı çocukları odalarına gönderdi. Anne- baba 40 dakika boyunca çocukların yanına hiç uğramadılar, onlara ne kadar sakin  durdukları, ne kadar güzel anlaştıkları veya geçirdikleri keyifli zamanla ilgili herhangi bir olumlu geri bildirimde bulunmadılar, ta ki sorun çıkana kadar. Baba, sadece sorun çıktığı an çocuklara tam olarak konsantre oldu ve olumsuz fakat çok yoğun bir ilgi gösterdi. Bazen sadece olumsuz davranınca çok ilgi çekiyorlar, reklamın iyisi kötüsü olmadığı gibi ilginin de iyisi kötüsü olmuyor

Çocuğa gereğinden fazla ilgi göstermek ise;

·       Çocuğa tek ve en değerli olanın kendisi olduğunu.
·       Çaba göstermeden de başarılı olabileceğini.
·       Her istediğinin hemen olacağını.
·       Tüm hatalarının üstünün kapatılacağını            .
·       Etrafındakilerin onun için çabalaması gerektiğini hissettirmektir.

Bir çocuğun her istediğini yapmak onun çabasının önüne geçmektir.

Anne babalar günlük koşuşturma içinde yapabilecekleri şeyleri çocukların yerine yaparak, zaman ayıramama kaygısıyla her istediklerini hemen alarak, yaptıkları tüm hataları görmezden gelerek ve hep kendi çocuklarının haklı olduğunu düşünerek yani kısacası, onlara aşırı korumacı davranarak çocuklarına a kötülük ettiklerini fark etmelidirler. Çocukların olumsuzluklarla yüzleşmelerine, hüznü yaşayıp anlamlandırmalarına,   beklemeyi öğrenmelerine, istedikleri bir şey için sabretmelerine, bir sorunla karşılaştıklarında çözüm üretmelerine imkan vermek çok önemlidir.

Çocuklarına yeterli zaman ayıramayan bazı ebeveynlerini, onlara sürekli oyuncak ve giysi almaları, sürekli bir aktivite bulma çabaları, en ufak bir boşluk veya yalnızlığa imkan vermemeleri çocukların hayal gücünü kısıtlar, üretmek bu çocuklar için çok zor hale gelir. Destek ihtiyacı sürekli devam eder dolayısıyla akademik hayatta da başarılı olmaları zorlaşır. Hiçbir boşluğa, olumsuzluğa, sınıra tahammül edemeyen çocuklar gerçek hayatta kendilerini çaresiz ve güçsüz hissederler.

Çocukların en temel ruhsal ihtiyacı; onlara gerçekten zaman ayıran ebeveynlerdir, gözüyle, kulağıyla, zihniyle orada olan, olumlu olumsuz tüm duygularını kabul edip doğru şekilde ifade etmelerine olanak sağlayan yetişkinler…
 
Bir alıntıyla özetlemek gerekirse, bir kuş kabuğunu kendi kırıp çıkabilir, fakat eğer birisi ona yardım etmek için kabuğu onun yerine dışarıdan kırarsa kuşa zarar verebilir… Yetişkinler de anne babalık serüveninde çocuklarını büyütürken, kendi kabuklarını kırmaları için sabırlı olmalı ve bu yolda onlara sadece rehberlik etmelidirler.  

Bu yazı Anne Bebek Çocuk Dünyası dergisi Temmuz sayısında yayınlanmıştır.

 Psikolog N.Dença NERSE





Saturday, June 18, 2016

ÇOCUKLAR OYUN OYNAMAYI BİLİYOR. PEKİ BİZ ?




Oyun, çocuğun sosyal, bilişsel, motor ve dil becerilerini geliştiren temel hak ve ihtiyaçlarındandır.
Oyun oynayan çocukları izlediğimizde çeşitli nesneleri  hayal güçlerini kullanarak bambaşka boyutlarda değerlendirdiklerini, ortaya çıkan problemleri değişik yollar deneyerek çözmeye çalıştıklarını, duygularını anlatmayı ve anlamayı keşfettiklerini, kurallara uyma, bekleme, izleme, takip etme, sıra alma gibi davranışları doğal bir şekilde ortaya çıkartabildiklerini görürüz.

Çocukların hepsi oyun konusunda ustalaşmış sanatçılardır. Peki biz oyun oynamayı biliyor muyuz?  Yazıyı okumadan önce bu soruyu kendinize sorun ve nasıl oynadığınızı bir düşünün. Cevaplar bittiyse başlıyoruz.

Çocuklarla oyun oynadığımız sırada öğretme kaygısı ile bilgi depolamaya çalışmamız (Bu ne? Hangi renk? Kaç teker var? gibi soruları peş peşe sormak), çocuğa harekete geçmesi için yeterli zamanı vermemek  çocuğun oyundan ve sizden kopmasına neden olacaktır. Oyun doğal bir öğrenme sürecidir.

Biz yetişkinler oyuna nasıl katılabiliriz? Bu konuda birkaç ipucu:



·     Çocukla yüz yüze ve aynı hizada olmak etkili iletişim için önemli bir püf nokta.

  • Çocuğu izleyin. Temposuna uygun davranmaya çalışıp, çok hızlı olup deneme fırsatlarını elinden almamaya çalışın.
  • Çocuğu taklit edin, seçtiği oyuncaklar ile onun gibi oynayın. Bir logoyu alıp araba gibi kullanıyorsa aynısını siz de yapın.
  • Çocuğa sürekli soru sorup, yönerge vermeyin. Bu ne? Bebeği sevelim. Hadi arabayı sür gibi soru ve yönlendirmeler çocuğun oyun dünyasını istediği gibi  kurgulamasını engeller.
  • Çocuk için seçtiğiniz oyun ve oyuncakların çocuğun gelişimine ve yaşına uygun olduğuna emin olun.
  • Oyun alanı ya da oyuncak olmadan da oynayın. Kendi çocukluğunuzdan  bildiğiniz parmak oyunları ya da şarkıları kullanabilirsiniz.
  • Çocukla oyun oynarken ses tonunuzda değişikler yaparak çocuğun ilgisini aktif tutabilirsiniz.
  • Çocuğun yanlış kelime kullanması durumunda çocuğa cevap verin. Siz iletişime odaklanın. Çocuğu kelime ve cümleleri doğru kullanması  için o an zorlamak motivasyonunu kıracaktır. (Doğru ses, kelime kullanımı için ya da başka bir konuşma bozukluğu varsa bunun üzerinde durulmayacağı anlamına gelmiyor.)
  • Çocukla oynarken donuk  olmayın izlediğiniz, beklediğinizi jest ve mimikleriniz ile belli edin.
  • Çocuğunuzun seçim yapmasına ve sevdiği oyunlarını tekrar etmesine izin verin. İlgisi olduğu ve hoşlandığı şeyleri yaparken üzerine yeni beceriler kattığını görmüş olursunuz.
  •  

Size *ETEÇOM stratejilerinden yola çıkarak , kendi fikir ve görüşlerim ile nasıl  oyun oynayabilirizin cevabını vermeye çalıştım.  Bu ipuçlarını özel gereksinimleri olan çocuklar ve normal gelişim gösteren çocuklar için de kullanabilirsiniz.

Keyifli oyunlar!


*ETEÇOM: Etkileşim Temelli Erken Çocuklukta Müdahale Programı

Yazan: 
Okul Önc. Eğ. Ve Ögr. Ögretmeni